EĞİTİM YÖNETİMİNDE ÇEVİK ANLAYIŞ

Son zamanlarda organizasyonel yapılardaki çevik yaklaşım üzerine kafa yoruyor ve eğitim sektörü ile nasıl bütünleştirileceği üzerine düşünüyorum. “Çeviklik” yani “agile” kavramının eğitim yönetimi ile birleştirilmesi bu sayede eğitim yönetimine farklı bir bakış açısı getirilmesi konusu oldukça ilgimi çekmeye başladı. Özellikle yazılım dünyası ile çıkan bu kavramın aslında birçok farklı sektörlerde de uygulanabilir olması bu düşünceyi bende daha da güçlendirdi.

Peki nedir bu çeviklik?

Darrell K. Rigby makalesinde çevikliği müşterilerle yoğun bir işbirliği, uygulamalı testler ve öğrenme yoluyla inovasyon becerisini geliştirmeyi hedefleyen bir anlayış ve yöntem olarak tanımlıyor. Alia Crocker, Rob Cross ve Heidi K. Gardner ise çevikliğin, farklı becerilerin ve sorunların anlaşılmasını sağlayacak bakış açılarını uyumlu hale getirilmesini, bu sorunlarla başa çıkmak amacı ile ne tür uzmanlara ihtiyaç duyulduğunun belirlenmesini gerektirdiğini belirtiyorlar.

Okul ekosistemi içerisinde kurum kültürüne de bağlı olarak süregelen yönetim şekilleri öğrencinin öğrenmesi üzerine kurulu hedefi doğrudan etkiliyor. Kurum yöneticilerinin bakış açıları, liderlik biçimleri, iletişim becerileri, ekip çalışmalarına verdiği önem her geçen gün okul ikliminde daha da  önemli etken haline geliyor.

Okul ekosistemi içerisinde birçok ekipler/takımlar bulunuyor. Müdür yardımcıları, zümre başkanları, zümreler vb.. Her bir ekip kendi içerisinde programlarını uygulamakla birlikte ekipler de bir araya gelerek ortak çalışmalara, projelere imza atıyorlar. Tüm bu dinamiklerin sağlıklı ve verimli bir şekilde işlemesi için yönetimsel yaklaşım çok önemli bir yer kaplıyor.

Artık günümüzde şirketler işe alım yaptığında sadece o kişinin uzmanlığına bakmıyor. Uzmanlığını, ekiple işbirliği içinde birleştirip birleştirmemesi önemli bir kriter olarak göze çarpıyor. Benzer şekilde öğretmenlerin, okul yöneticilerinin sadece alan bilgilerinin iyi olması da artık yetmiyor. Uzman olduğu alanları ekip içerisinde işbirliği içerisinde kullanması ve buna istekli olması da tercih sebebi olarak karşımıza çıkıyor.

Çevik anlayış içerisinde her bir ekibin kendi içerisinde onların hızını, verimini ve mutluluğundan sorumlu olan ve onlara koçluk eden bir liderleri bulunuyor. Süreçler içerisinde çıkan problemleri ise küçük gruplar ve modüllere bölerek “sprint” adı verilen kısa döngüler içerisinde çözümler üzerine çalışıyorlar.

Buna bağlı olarak, eğitim sektörü içerinde çevik yöntemleri düşünürsek aşağıdaki gibi olabilir.

  • İnovasyonu sağlamak için küçük ve farklı disiplinlerden insanların oluşturduğu küçük ekipler kurulur. (Zümreler, müdür yardımcıları, ilkokul öğretmenleri, ölçme ve değerlendirme birimi  vs…)
  • Karşılaşılan büyük ve karmaşık problemler modüllere bölünür. (örn: pandemi sürecindeki ders tasarımı, ders programları ve online süreçler)
  • Sonuca hızlıca ulaşma ve süreci geliştirme, sıkı bir geri bildirim döngüsü aracılığı ile gerçekleşir. Her bir ekip kendi alanında hızlıca süreç haritası oluşturarak ilerler. (örn: LGS hazırlık süreci ve ilgili birimlerin çalışmaları)
  • Çözümler entegre edilerek tutarlı bir bütün yaratılır. (örn: LGS hazırlık sürecinde tüm bölümlerin çalışmaları akademik direktörlük tarafından konsolide edilerek bir bütün yaratılır.)
  • Değişimi hayata geçirmeye, plana sadık kalmaktan daha çok değer verilir. (örn: online eğitim süreci ile ilgili değişim ve aksiyon hemen alınır. Süreç ilerlerken yapılması gereken değişiklikler daha sonra ele alınır. Plan süreç içerisinde güncellenebilir.)
  • Çevik ekipler emir-komuta zinciri bürokrasisinden farklı çalışır. (örn: LGS hazırlık sürecinin yöneticinin isteklerine göre değil, bölümlerin alanlarına göre yaptıkları çalışmaların ortak akıl ile planlanması ile uygulanması)

Okullarımızdaki ekiplerin bir arada alanlarına göre hem kendi içlerinde hem de birbirleri ile senkron halinde uyum içinde çalışması hem öğretmenin motivasyonunu arttıracak, hem de kendi alan gelişimleri açısından katkı sağlayacaktır. Klasik hiyerarşi içerisinden çıkarak herkesin bir ekibin üyesi olma, takımdaşlık, ait olma kavramlarının hakim olduğu bir yönetim şekli içerisinde okul ikliminin oluşması, günün sonunda mutlu ve huzurlu öğretim kadrosu ile daha etkin ve verimli bir eğitim öğretim programlarının uygulanmasını sağlayacaktır.

Bahar Ergin Faat

kaynakça: HBR- Çeviklik

OECD Sosyal ve Duygusal Beceriler Anketi

OECD geçtiğimiz günlerde Sosyal ve Duygusal Beceriler üzerine yaptığı anketin sonuçlarını yayınladı. Özellikle ölçümlenmesi akademik süreçlere göre çok daha zor olan becerilerin değerlendirilmesi ve bununla ilgili bir rapor sunulması eğitim camiası için büyük bir önem arz ediyor.

Anketin bazı yapılma amaçları vardı. Bunlar:

  • Katılımcı şehirlere ve ülkelere göre öğrencilerin sosyal ve duygusal becerileri hakkında bilgi verme
  • Öğrencilerin, ev okul ve akran ortamlarında sosyal ve duygusal becerilerin gelişimini destekleyen veya engelleyen faktörleri belirleme
  • Sosyal ve duygusal becerilere ilişkin geçerli, güvenilir, karşılaştırılabilir bilgilerin farklı populasyonlar ve ortamlarda üretilebildiğini gösterme

Peki bu çalışma neyi değerlendiriyor?

  • Sosyal ve duygusal becerilerin çocukların eğitim, sosyal bağlılık, sağlık ve genel refah alanındaki sonuçları
  • Ebeveyn stilleri, evdeki öğrenme kaynakları gibi faktörleri
  • Öğretim yöntemleri veya özel uygulamalar gibi okul bağlamındaki faktörleri
  • Akran ve topluluk bağlamında arkadaş ilişkileri ve etkinliklere katılım gibi faktörleri
  • İki farklı grup (10 ve 15 yaş) öğrencilerdeki farklı kültür ve eğitim sistemlerinin getirdiği faktörleri

OECD anketi 5 ana alan ve bu alanlarda bulunan alt becerileri değerlendiriyor. Bunlar:

  1. Görev performansı: Özdisiplin, Sorumluluk, Sebat
  2. Duygusal düzenleme: Stress direnci, Optimizm, Duygu kontrolü
  3. İşbirliği: Empati, Güven, Dayanışma
  4. Açık fikirlilik: Yaratıcılık, Merak, Tolerans
  5. Başkaları ile etkileşim kurma: Sosyallik, Kendine güvenme, Enerji

Bunlara ilaveten ;

  • Başarı motivasyonu
  • Özyeterlilik

Becerileri de değerlendirildi.

Anket, 2 döngüde uygulanıyor. 1. Döngü (2018-2020) 9 ülke 10 şehirde uygulandı. Bunlar:

  • Ottowa, Kanada
  • Houston, ABD
  • Manizales, Kolombiya
  • Bogota, Kolombiya
  • Sintra, Portekiz
  • İstanbul, Türkiye
  • Helsinki, Finlandiya
  • Moskova, Rusya
  • Suzhou, Çin
  • Daegu, Güney Kore

Anketin 2. Döngüsü ise 2021-2023 yılları arasında uygulanacak. 2021 ve 2022 de deneme ve gerçek uygulamalar gerçekleştirilmesi ve 2023’de ise analiz ve raporların oluşturulması kısmı planlanıyor.

Peki bu anketi bu kadar güçlü yapan neydi? Farklı metotların, farklı kaynakların ve farklı içeriklerin birleştirilmesi bu anketin güçlü tarafı olarak görülebilir.

10 ve 15 yaş grubu öğrencilerin değerlendirilmesi yapıldığı ankette öğrencilerin sosyal ve duygusal becerilerini doğrudan değerlendirilmekle birlikte ve aynı zamanda ailelerinden, öğretmenlerinden ve okul müdürlerinden bilgi alındı. Böylelikle becerilerin geliştiği ev ve okul ekosistemlerinin etkilerini bize daha iyi değerlendirme fırsatı verdi.

ANKET SONUÇLARI

Sosyal ve duygusal beceriler erken bebeklik dönemi ile başlar ve kişinin ömrü boyunca devam eder. Ancak akademik öğrenmenin aksine öğrencilerde sosyal ve duygusal becerilerin gelişimi istikrarlı bir yükseliş trendi izlemez. Raporu okuduğumda sonuçları altı başlık altında topladım.

Sonuç 1: 10 yaşındaki öğrenciler, 15 yaşındakilere oranla daha yüksek sosyal ve duygusal becerilere sahiptir.

Bu çarpıcı sonuç bize yaş ilerledikçe becerilerimizin gelişiminin azaldığını göstermektedir.

Sonuç 2: 15 yaşındaki kız öğrencilerin yaratıcılıklarının erkek öğrencilere göre daha azdır.

Burada, erkeklerin yaratıcı becerilerine aşırı güvenen çocuklardan oluşurken kızların da ortalama olarak daha gerçekçi oldukları söylenebilir.

Sonuç 3: Sosyal ve duygusal beceriler, sosyal geçmiş ve cinsiyete göre farklılık gösterir. Örneğin, kızlarda sorumluluk, başarı motivasyonu, empati, işbirliği gibi beceriler yüksek düzeydeyken erkeklerde ise stress direnci, iyimserlik, duygusal kontrol, atılganlık ve enerji yüksek düzeyde çıkmıştır.

Ayrıca, avantajlı geçmişe sahip öğrencilerin ölçülen her beceride dezavantajlı akranlarından daha yüksek sosyal ve duygusal beceriye sahiptir.

Bu da bize sosyal ve duygusal becerilerin gelişiminde refah düzeyi ile cinsiyetin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

 Sonuç 4: Bazı sosyal ve duygusal beceriler akademik performans ile doğrudan ilişkilidir. Örneğin, entelektüel olarak meraklı ve ısrarcı olmak okuma, matematik ve sanat alanları ile ilişkili becerilerdir. Burada ebeveyn ve öğretmenlerin beklentileri ile kalıcılık sağlanabilir. Aynı sosyal statüye, aynı cinsiyete ve aynı bilişsel yeteneğe sahip öğrencilerden sosyal ve duygusal becerileri daha gelişmiş olanın akademik başarısı daha fazladır.

Stres direnci, sosyalleşme, yaratıcılık akademik başarı ile ters orantılı iken sebat, güven ve merakın akademik başarı ile doğru orantılı olduğu bulunmuştur.

Sonuç 5: Öğrencilerin sosyal ve duygusal becerileri , sosyal statü ve cinsiyet ele alındıktan sonra bile öğrencilerin psikolojik iyi oluşları ile yakından ilgidir. Örneğin, stres direnci ve iyimser olma becerileri gelişmiş bir öğrenci daha düşük sınav kaygısına sahiptir. Kendilerini strese karşı daha dirençli, iyimser ve duygularını kontrol edebilen öğrenciler daha yüksek düzeyde psikolojik iyi oluş bildirdiler.

Sonuç 6: Okullardaki öğrenme ortamı ve iklim, becerilerin gelişmesinde önemli rol oynamaktadır. Örneğin, rekabetçi bir okuldaki öğrencilerde yüksek sınav kaygısı görülebilir.

PISA sonuçları, öğrencilerin kendilerini endişeli hissettiren şeyin sınavın sıklığı değil, algılanan öğretmen desteğinin eksikliği olduğunu göstermiştir.

Öğrencilere adil davranıldığında, okul ve personelin öğrencilere aidiyet duygusunu geliştirmede yardımcı olduklarında, disiplinli, yapılandırılmış ve işbirlikçi ortam sağlandığında, çevre destekleyici ve daha az cezalandırıcı olduğunda sosyal ve duygusal beceriler daha iyi gelişir, şiddetli ve olumsuz etkileşimlere girme olasılıkları daha düşük olur.

Kaynakça:

https://www.oecd.org/education/ceri/social-emotional-skills-study/about/

https://www.oecd.org/education/ceri/social-emotional-skills-study/measure/

https://oecdedutoday.com/new-approach-social-emotional-skills/amp/

AGILE VE EĞİTİM

Son zamanlarda “Agile” (çevik) ve “Agility” (çeviklik) terimleri çok ilgimi çekmeye başladı. Bununla ilgili makaleler, yazılar okumakla birlikte bu konuyu ele alan birçok sunumu dinledim. Özellikle çevik yaklaşımın, eğitim yönetimi içerisine nasıl adapte olabilir diye çok düşünür oldum. Sosyal medyada agile ile ilgili birçok paylaşımları takip ettiğimde, bir grubun gerçekten doğru uygulandığında bu yöntemi büyük bir coşku ile savunduklarına diğer grubun ise agile kavramının popülaritesinin bittiği ve abartıldığı kadar olmadığını savunduğuna, dışarıdan bir kişi hatta bu konuda hiç eğitim almamış biri olarak şahit oldum.

Bu konudaki en büyük şansım, kardeşimin yani Lemi Orhan Ergin’in bu konuda uzman oluşuydu. Alanında birçok eğitim vermesi, sunumlar yapması ile şirketini de agile esaslarına göre yürütüyor olması benim açımdan inanılmaz bir fırsattı.

Geçen hafta sevgili kardeşimin, Kommunity platformunda genelde bilgisayar mühendislerine yönelik verdiği “Saf Çevikliğin Peşinde: Scrum, Kanban ya da XP Uygulamadan Çevik olunabilir mi?” adlı sunumunu dinledim. Sunumun sonunda tam 12 sayfa not tutmuşum. Doğal olarak bu notları sizlerle paylaşmak ve eğitim dünyasına çevikliği nasıl adapte ederiz sorusuna cevap aramak istedim.

Peki nedir bu Agile?

1960’lardan 90’lı yıllara kadar yoğun planlamaya, ağır ve bürokratik süreçlere sahip şirketler yaptıkları inovasyonlarda başarısız oldular. Buna tepki olarak, 90’lı yıllarda, insan odaklı ve sürekli iyileşmeye dayalı metodolojiler ortaya çıktı. 2001 yılında ise bu hafif metodolojilerin savunucuları bir araya gelerek Agile Manifesto’yu ve Çevik Yazılım’ın 12 Prensibini yazıya geçirdiler.

Manifestoda:

  1. Süreçler ve araçlardan ziyade bireyler ve etkileşimlere
  2. Kapsamlı dokümantasyondan ziyade çalışan yazılıma
  3. Sözleşme pazarlıklarından ziyade müşteri ile iş birliğine
  4. Bir plana bağlı kalmaktan ziyade değişime karşılık vermeye

daha çok değer verdiklerini ilan ettiler.

Bu bildiriden sonra kurumlar ve şirketler daha inovatif olmak ve değişen dünya şartlarına ayak uydurabilmek için dönüşmek zorunda kaldılar.

Bu çevik dönüşüm, bir zihniyet ve anlayış değişimi gerektirmektedir. Değişen şartlara uyum sağlamanın ana şartı, tüm kurumca müşteri memnuniyeti temel alınarak değişime cevap verebilmektir.

Çeviklik, değişime cevap vermektir.

Değişime sürekli cevap verebilmek için öğrenmeye açık olunmalıdır. Hızlı öğrenebilen bir sistem kurulmalıdır. Yani hatalardan ders alan, her bireyin geri bildirimleri ile sürekli iyileşen, gelişen ve oluşabilecek hataları en erken sürede anlayabilen bir sistemdir.

Pandemi döneminde en çok değişime ayak uydurmak zorunda kalan ve hızlı bir şekilde yepyeni bir sisteme adapte olan sektörlerin başında eğitim sektörü gelmektedir.

Bir gecede okulların yüz yüze eğitime kapanarak online eğitime geçmesi ile eğitim sektörü büyük bir değişimin içerisine girdi. Tüm eğitim öğretim materyalleri dijitalleşti. Web 2.0 araçları en büyük yardımcımız oldu. Tüm ders tasarımları online eğitime göre yeniden şekillendi. Öğretmenlerimiz inanılmaz bir değişimin içerisinde buldular kendilerini.

Tüm bu değişimi yönetirken peki nelere dikkat edilmelidir?

1.Hızlı öğrenen ekipler

Hatalardan ders alan, her bireyin geri bildirimleri ile sürekli iyileşen, gelişen ve oluşabilecek hataları en erken sürede anlayabilen bir sistem kurgularken, bir şeyin acil olduğunu nasıl anlarız? O ürünün en son kullanıcısı etkileniyorsa o şey acildir ve her şey bekleyebilir.

Eğer eğitim açısından bunu düşünürsek en son kullanıcımız olarak öğrencilerimiz etkileniyorsa o zaman öğrencilerimizi etkileyen her şey en acil olanıdır.

Ayrıca, okul yönetimi içerisinde birçok sistemde otomasyonunun sağlanması, sürecin kişilere değil sisteme bağlı olması tüm süreçlerin daha sağlıklı bir şekilde ilerlemesini sağlayacaktır.  Hızlı öğrenen ekiplerle hızlı kararlar alırken aceleci davranma sonucunda yanlış kararlar alınabilir. Bu nedenle de hızlanmak için yavaşlamak gerekebiir.

2.Doğru kararlar doğru verilerle alınır.

Ölçümleme amaç değil araçtır. Yani elde edilen değerler ile tek başına bir sonuca gidilmemesi gerekir. Ayrıca, doğru yorumlanmayan verilerin de çoğu kez aldatıcı olduğunu söyleyebiliriz.

Ölçümlenen verileri doğru yorumlamak ve insanın doğasının kaldırabileceği oranda ölçümlemeler yapılması önemlidir. Örneğin, bir çalışana yapabileceğinden fazla hedef/ görev verip ona göre performans değerlendirme yapıldığı takdirde ortaya çıkacak veriler gerçek veriler olmayacaktır.

Verilerin toplanması ve doğru metriklerin elde edilmesi için kurulan sistemler bazen çok maliyetli olabilir. Bu nedenle gerçekten hangi verilere ihtiyacın olduğu tespit edilerek onların toplanması ve analiz edilmesi daha sağlıklı olacaktır. Bazen çok fazla veri olduğunda, doğru veri analizi yapılamamasından kaynaklanan sorunlarla da karşılaşılabilmektedir. Hedeften uzaklaşılabilir, odaktan sapmalar meydana gelebilir.

Eğitimde en önemli unsurlardan biri de ölçme ve değerlendirmedir. Gerek öğrenci gerekse öğretmen performansı olsun doğru verilerin toplanması, analiz edilip değerlendirilmesi ve mutlaka bir geri bildirim verilmesi gerekmektedir.

3.Süreklilik

Odağımızda mutlaka süreklilik olmalıdır. Bu nedenle de vizyon büyük önem arz etmektedir.

Eğitimde de süreklilik en önemli konulardan biri değil midir? Eğitim kurumunun uzun yıllar boyunca hizmet etmesinin en büyük etmenlerinden biri de vizyonu doğrultusunda eğitim-öğretimi devam ettirmesidir. Tüm çalışanları ile aynı misyon ve vizyon doğrultusunda çalışmaları, ekip olmaları kurumun sürekliliğini sağlayan en önemli unsurlardan biridir.

4.Sürekli Kalite

Sürekli kalitenin sağlanabilmesi aslında kurumdaki çalışan kişilerin özellikleri ile de bağlantılıdır. En doğruyu savunan, egosu az, doğru iletişim kuran kişilerle çalışılması kararların hep belli bir kalitede kalmasına fayda sağlar. Burada kişinin gününün % kaçını çalışarak geçirdiğini takip etmek yerine sisteme ne kadar hakim olduğunu bilmek gerekir. Takımlardaki tüm kişilerde aynı algı olmadır. Hiçbir sektör, belli bir kalite seviyesinin altında kalmak istemez.

Eğitimde kalitenin sağlanabilmesi de benzer algılara sahip, doğru iletişimi kurabilen ve hep en doğruyu savunan ekipler sayesinde gerçekleşir. Örneğin, bir zümre tarafından en etkin ve verimli bir ders planının hazırlanmasında da yukarıda bahsettiğim unsurlar büyük önem arz eder.

5.Verimlilik

Sabit ve sürdürülebilir verimliliğin sağlanması için mutlaka iyileştirme alanlarını bulmak gerekir. Sürecin planlanması ve takibi sırasında akışın görselleştirilmesi çok önemlidir. Burada tahta, dakota vb. kullanılabilir. Takımdaki kişilerin sürecin iyileştirilmesi ile ilgili önerilerin dikkate alınması, diğer önerilerin de gelmesine zemin hazırlar. 

Eğitim öğretim tasarımını oluştururken sürecin en verimli şekilde sağlanmasında akışın öğretmenler, yöneticiler vs. tarafından görselleştirilmesi, süreçteki birçok iyileştirilecek alanın tespit edilmesine yardımcı olacaktır. Biz öğretmenler şematize etmeyi ve süreçleri kavram haritalarına dökmeyi çok severiz. Sürecin, olayların görselleştirilmesinin büyüsünü çokça kullanırız.

6.Sürekli ve sağlıklı iletişim

Aynı ekipteki kişilerin aynı anlayışa sahip olmaları ile olur. Ekipteki herkesten beklenti aynı olmalıdır. Ekipleri oluştururken, ürünü modüler yaptıktan sonra küçük gruplara bölmek sürecin daha etkin bir şekilde ilerlemesine katkıda bulunur.

Eğitim yönetimi sürecinde kalabalık gruplar yerine öğretmenlerin zümrelere bölünmesi buna örnek gösterilebilir. Zümrelerin de kendi içlerinde aynı seviyeye giren öğretmenlerin bir araya gelmesi ile oluşturdukları ekipler ile daha hızlı ve etkin ders tasarımları oluşturulabilir. Tabii bu süreçte aynı ekipte olan öğretmenlerin aynı anlayışta olmaları onların birbirleri ile sağlıklı ve sürekli iletişimi sağlar.

7.Değişim

Veriye dayalı tüm kararlar, değişimin nereden başlayacağını bize söyleyebilir. Değişimi hayata geçirebilmek için ürünün vizyonu hakkında mutlaka tüm paydaşlardan geri bildirim alınmalıdır.

Değişim için birçok fikirler üretilecektir. Ancak bunların arasından en değerli olandan başlanılması iyi olur. Aynı anda tüm fikirlerin hayata geçirilmesi imkansızdır. En fazla değeri olandan başlayarak sıra ile gidilmelidir.

Online eğitim süreci ile zorunlu olarak yaşadığımız bu süreçte, dijitalleşme ve online etkin ders tasarımı yapılması konusunda birçok değişim yaşadık. Elimizdeki veriler ışığında bu değişimin alt yapı, online uygulamalar ve hizmetiçi eğitimler ile yapılacağına karar vererek bu konuda yatırımlar yaptık.

Tüm bu süreçte her şeyi yetiştirmek amacımız olmadı, sistemi stabil hale getirmek ve kendimizi geliştirmek hedefimiz oldu.

8.Memnuniyet

Beklentinin karşılanması olarak da tanımlayabiliriz. Müşteri görmeden kesin karar veremez. Bu nedenle görebileceği ve yorum yapabileceği şeyleri önden vermek gerekir. Müşterinin beklentisinin ötesine geçmek gerekir.  Daha başarılı olabilmek için onunla çalışılmalı, ürünün gelişimine katkıda bulunması sağlanmalıdır. Müşteri ile mutlaka şeffaf bir iletişim kurulmalıdır.

Eğitim sektöründe mutlaka veli ile sürekli ve şeffaf bir iletişimin kurulması, kurumun sürekliliği açısından önemlidir. Öğrencinin alması gereken kazanım ve becerilerin beklentiyi karşılayacak şekilde değil, daha etkin ve kalıcı şekilde olması için beklentilerin üzerinde hazırlanan ders tasarımları ile verilmelidir. Bu sayede de öğretmenler sürekli öğrenen, üreten ve yaratıcılıklarını kullanan olacaklardır.

9.Motivasyon

Tüm süreçlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için motivasyon gereklidir. Bunun için ekipleri biraz mücadeleye zorlamak onların motivasyonlarını arttırabilir. Merakları kabartılmalı, yetkinlikleri zorlanmalıdır. Ekipte görev alan kişilerin bir problem karşısında el sıkışmaları da çok önemlidir. Kişinin deneyimi ne kadar önemli olsa da sorunlara yaklaşım tarzı ve problemlere çözüm biçimi deneyimden daha önemlidir.

Yöneticiler, çalışanları değil, akışı/süreci yönetmelidir.

Eğitimde de gerek öğrencilerimizin gerekse öğretmenlerimizin öğrenme motivasyonlarını arttırmak için yukarıda yazılanların hepsi yapılabilir. Bazen küçük rekabetler ardından başarıları getirir.

İşte tüm bunların ışığında Çeviklik;

Sürekli, sürdürülebilir şekilde müşteriyi memnun edebilmek için ekip çalışması yaparak değişime cevap verebilmektir.

Bunu da eğitime uyarlarsak, Eğitimde çeviklik;

Sürekli ve sürdürülebilir bir eğitim öğretimi sağlamak, öğrencilere en etkin ve verimli şekilde kazanımları ve becerileri kazandırabilmek için öğretmenler ve yöneticiler bir arada ekip çalışması yaparak değişime cevap verebilmektir.

Bahar Ergin Faat

Online Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme

Yeni Sosyal Medya ortamı olan ClubHouse (CH)’a dahil olduğumdan beri birçok meslektaşımla aynı ortamda eğitimi dert edindik, daha iyi nasıl yaparızı tartıştık ve birçok yeni meslektaşlarımla tanıştık. Aslında ne kadar da çok söyleyecek şeyimiz varmış, ne kadar çok da tartışacak konu…

Bu hafta tartıştığımız konulardan biri, Online Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme Uygulamaları idi. Gerçekten etkileşimi fazla ve çok yararlı bir tartışma ortamı oldu. Okul öncesinden üniversiteye kadar her kademede görev yapan eğitimciler, yayın evi sahipleri, girişimci öğrencilerin de katıldığı tartışmada hepimizin ortak olarak üzerinde durduğu birçok nokta oldu.

Hepimiz biliyoruz ki eğitim, bireylerin davranışlarında istenilen değişiklikler meydana gelmesini amaçlayan bir sistem olarak tanımlanabilir ve tüm sistemi de bu davranış değişikliğini sağlamaya yönelik kurgularız. Bunun için birçok branş kendi içeriklerine göre farklı ders tasarımlarını oluştururlar. Bu ders tasarımları birçok etkinlik ve çalışmalar içermektedir. Tabii ki de en büyük amacımız öğrenmeyi öğretme olsa da öğrencilerimizin tüm bu kazanımları ne ölçüde öğrendiğini merak eder ve tespit etmek isteriz. İşte bu da ölçmenin ne kadar önemli olduğunu bize açıklar. Doğru ölçme araçları kullanarak verileri toplamak ve bunları analiz etmek, bu analizin sonucuna göre de nasıl bir eylemde bulunacağımıza karar vermede de değerlendirme kısmı devreye girer.

Yüz yüze eğitimde farklı ölçme araçlarını uygulamak oldukça kolaydı. Aslında hepimizin aklına gelen sınav olgusu bize istediğimiz verileri sağlıyordu. Acaba sadece sınav yapmak yeterli miydi? Online eğitim ile birlikte sınav güvenirliğinin de ortadan kalması ile birlikte birçok k12 seviyesinde okullar ve üniversiteler farklı yöntemler denemeye başladılar. Kimi eğitimciler, öğrencilerine güvenmeyi tercih ederken kimi eğitimciler zoomda odalara ayırıp sanal ortamda gözetmenlik yaptı, kimi ayna veya 4 farklı kamera konulmasını istedi. Ama kanımca hiçbiri istenilen sonucu vermedi.

Tüm bunların yanında eğitimciler farklı ölçme araçlarına da yöneldiler. Burada web2.0 araçları herkesin imdadına yetişti. Google form, kahoot, nearpod, quizzez gibi uygulamalar ile öğrencilerin kazanımları öğrenip öğrenmedikleri ile ilgili veriler almaya başladılar. Bunun yanında öğrencilere verilen proje ve sunum görev/ödevleri de onların takım çalışması yaparak hem dijital ortamda bir şekilde sosyalleşmeleri hem de onları araştırmaya yönlendirerek farklı becerileri kazanmaları sağlandı.

 Tüm bunlar yeterli miydi? Hiç sorun yaşanmadı mı? Öğretmenlerimizin ve öğrencilerin müfredata bağımlı kalarak online olarak eğitime devam etmeleri onların kaygı düzeylerini arttırmadı mı?

Clubhouse’da bu tartışmaya katılan tüm eğitime gönül vermiş kişilerin buluştuğu ortak noktaları aşağıdaki gibi özetlemeye çalıştım.

 Bunlar:

  1. Nota bağımlı olma ihtiyacından vazgeçme
  2. Geri bildirim
  3. Süreç değerlendirmenin önemi
  4. Gerçekten gerekli olan değerlerin ölçülmesi
  5. Kritik becerilere yönelik eğitim tasarımı
  6. Hibrit eğitim modeli
  7. Alt yapı sorunu

Nota bağımlı olma ihtiyacından vazgeçme:

Öğrencilerimizin özellikle sınava bağımlı olarak not ile değerlendirmeleri, özellikle merkezi sınavlar olan LGS ve YKS nedeni ile tüm eğitim öğretim programlarının bunlara yönelik hazırlanması öğretmenlerin yaratıcılığını ve sahip olması gereken esnekliği engellemekte ve gerçekten yapılması gereken beceri eğitiminin 2. plana atılmasına neden olmaktadır.

Geri bildirim:

Her öğrencinin öğrenme sürecinde gerek ödev olsun gerekse sınıf içi performansları ile ilgili öğretmeni tarafından olumlu geri bildirim verilmesi, öğrencinin eksiklerini görmesine ve kendini geliştirmesine katkı sağlayacaktır.

Süreç değerlendirmenin önemi:

Sonuç odaklı olma yerine öğrencinin öğrenme yolcuğundaki sürecin değerlendirilmesi, kişisel gelişimi, beceri ve yetkinliklerinin gelişimi ile ilgili geri bildirim verilmesi ve katkıda bulunulması çok önemlidir.

Gerçekten gerekli olan değerlerin ölçülmesi:

Değerli Hocamız Mustafa Yavuz’un da dediği gibi “Kolayı ölçmek yerine gerçekten gerekli olan değerlerin ölçülmesi” gerekir. Bizler genelde en kolay değeri ölçüp onun verileri üzerinden gerekeni yapmaya çalışıyoruz. Ancak gerçekten ölçülmesi gereken değer hangisi, bununla ilgili bir analiz yapmadığımızdan esas sorunu göremiyor ve onunla ilgili bir aksiyon alamıyoruz.

Kritik becerilere yönelik eğitim tasarımı:

Öğrenci hangi sınıf seviyesinde okursa okusun, o yaş grubuna ait yapması gereken kritik beceriler bulunmaktadır. Eğitim tasarımını planlarken kazanımların yanı sıra bu kritik becerilerin öğrenilmesine yönelik de çalışmaların bulunması gerekir.

Hibrit eğitim modeli:

Online eğitimin gelmesi ile birlikte eğitim globalleşti. Artık, dünyada nerede olursanız olun, istediğiniz bir konuda istediğiniz bir üniversiteden ders alabilir duruma geldik. Bu asenkron eğitimlere sadece üniversiteler değil k12 seviyesindeki okullarda okuyan öğrenciler de faydalanabiliyor. Ancak tüm bununla birlikte, okulun önemi tartışılmaz. Online ve yüz yüze eğitimin bir arada harmanlanması ve her iki eğitim modelinin de olumlu kısımlarının birlikte kullanılması ile oluşan hibrit bir eğitim modelinin tasarlanması ve pandemiden sonra da bu hibrit modele devam edilmesi konusunda ortak bir görüş gelişmesi iyi olacaktır.

Alt yapı sorunu:

Online eğitime zorunlu olarak geçişimizin ardından teknolojik anlamda alt yapı problemlerinin varlığı, her öğrencide tablet veya bilgisayar olmaması eğitim-öğretimin aksamasına, öğrencilerin bilgi düzeyi arasındaki makasın açılmasına yol açmıştır. Bundan sonraki süreçte de online eğitim artık öğretim programlarımızın mutlaka içerisinde yer alacağı tahmin edildiğinden ülke genelinde alt yapı ve teknolojik problemlerinin giderilmesi büyük önem arz etmektedir.

Bahar Ergin Faat

KONFOR ALANINDAN ÇIKMAYA HAZIR MISIN?

Bundan yaklaşık birkaç ay önce Cahit Arf’ın 1959 yılında Atatürk Üniversite’sinde verdiği Halk Konferanslarında “Yapay Zeka” ile ilgili yaptığı konuşma metniyle karşılaştım. Çok etkilendiğimi itiraf etmem gerekir. Bu kıymetli eseri düzenleyerek paylaşıma açan Dr. Emir Öngüner’e teşekkürü bir borç bilirim.

İlk yapay zeka çalışmaları 1956 yılında başlamışken 1959 yılında bu konu ile ilgili çalışmalarını Türk Halkına kazandıran Cahit Arf’ı da rahmetle anıyorum.

Söyleşisinde aşağıdaki konulara özellikle değinmişti.

  • Hedefe ulaşmak için sabır, azim ve sebat gerekir
  • Alışageldiğimiz olaylar dışında bir olayla karşılaştığımız zaman, bu durumu sağ duyumuzu kullanarak anlamaya ve davranışımızı bu anlayışa göre oluşturmaya alışkın değiliz.

Gerçekten de günümüzde de öyle değil mi?

Özellikle 8. Sınıf LGS sınavlarına hazırlanan öğrencilerimizi düşününce onların belki de en çok ihtiyacı olan şeyler tam da Cahit Arf’ın belirttiği gibi sabır, azim ve sebat değil midir?

Peki biz eğitimciler, öğrencilerimize daha faydalı olmak için sürekli değişen koşullara uyum sağlayarak, birçok yeni teknik ve öğretim aracı kullanarak daha etkin ders tasarımları yapmaya çalışıyoruz. Ancak, bu değişimlere uyum sağlamak bazen o kadar da kolay olamayabiliyor. Alışkanlıklarımız karşımıza en büyük engel olarak çıkabiliyor. Hatta Cahit Arf bunu da konuşmasında değinerek alışagelmiş olaylar dışındaki olaylara karşı sağduyu ve davranışımızı oluşturmaya alışkın değiliz şekline belirtmiş.

Peki konfor alanından nasıl çıkarız? Eğitim liderleri olarak değişimi nasıl sağlarız? Aşağıda sıraladığım maddeler bu konuda işinize yarayabilir.

1. İletişim kurun. Net hedefler belirleyin, hedefleri, misyonu ve vizyonu paylaşın. Herkesi dahil edin ve şirketteki herkes arasında iletişimi teşvik edin.

2. Bol bol hata yapın. Ekibi sınırları aşmaya ve yeni fikirler denemeye teşvik edin. Başarısız olmanın sorun olmadığını ve takımın arkasını kolladığını bilmelerini sağlayın. Hata yapmaktan korkmayın ama onlardan ders alın, düzeltin ve tekrar deneyin. Herkesi bir problem çözücü olmaya teşvik edin. Sürekli eğitim için teşvikler oluşturun ve kurumunuza yeni fikirler ve yöntemler getiren yeni beceriler kazanın.

3. Örnek olun. Ekibinize örnek olarak standardı belirleyin. Hiçbir şey, sizin yaptığınız eylemler gibi bir mesaj iletemez.

4. Takım çalışması. Ekibi dahil edin ve seslerinin önemli olduğunu bildiklerinden emin olun. Onların görüşlerini anlayın ve onlara dürüst geribildirim verin.

5. Kültür kodu. Kültürü tanımlayın ve ekibin onu yaymasını sağlayın. Yeni fikirleri denemenin güvenli olduğunu söyleyen bir kültür oluşturun. Mükemmellik çıtasını ayarlayın. Ekibi güçlendirin ve sorumlu tutun. Önemli kilometre taşlarına imza atın ve her galibiyeti kutlayın.

6. Farklı bakış açılarına izin verin. Çevrenizdeki herkesin sizi daha iyi hale getirebilecek geribildirimleri olacaktır. Bu nedenle çevrenizdeki kişilerin kritik katkılarını içeren geribildirimlerini dinlemek için nasıl öncelik verdiğinize yönelik bir süreç oluşturun.

Bahar Ergin Faat

TOPLANTILAR NASIL DAHA VERİMLİ OLABİLİR?

Özellikle uzaktan çalışma sürecine girdiğinden beri yaşantımızın vazgeçilmez bir parçası online toplantılar oldu. Bu süreçte, toplantı yapmaktan iş yapamıyorum algısına kapılmış olabilirsiniz. Ancak toplantılar, doğru zaman yönetimi ve planlama ile çok daha verimli hale gelebilir. Peki yaptığımız toplantıları daha verimli ve etkili hale getirmek için neler yapmalıyız? Aldığım TLI (Teacher Leader Institude) ve PTC (Principals Training Center) eğitimlerinde doğru toplantı yönetimini özellikle vurgulamışlardı. Bu eğitimlerden aldığım bilgiler doğrultusunda etkin ve verimli bir toplantı yönetimini aşağıdaki 6 başlıkta topladım. Bunlar:

  • Önden gündem belirleyin.

Toplantının ne amaçla yapılacağına dair önden gündemlerinin belli olması sürecin daha net ilerlemesi adına iyi olur. Bu tek gündemli olabileceği gibi katılımcıların önceden ilettikleri gündemlerin bir araya gelmesi de olabilir.

  • Takvimden davet gönderin.

Günümüzde Outlook veya Google takvim uygulamaları bu konuda çok yardımcı oluyor. Takvimden davet iletildiği zaman önceden katılımcıya uyarı gidiyor ve yoğun iş temposu içerisinde toplantının unutulması, geç kalınması gibi olayların önüne geçilmiş olunuyor. Online bir toplantı düzenleyecekseniz takvim davetine mutlaka toplantı linkinin de konulması iyi olacaktır.

  • Toplantı başında mutlaka kaçta biteceği, gündemler neler ile ilgili kısa bilgilendirme yapın.

Toplantıya liderlik edecekseniz mutlaka başlangıçta takribi ne kadar süreceği, gündemlerin kısaca neler olduğu ve/veya bir önceki toplantı notları ile ilgili kısa bir bilgilendirme yapılması sürecin netleştirilmesini sağlar. Herkesin kendi iş tanımına göre yoğun bir ajandası olduğundan, toplantının çok gerekli nedenler haricinde uzaması işlerin de aksamasına yol açacaktır.

  • Toplantıda alınan kararları eş zamanlı olarak yazın ve paylaşın.

Özellikle online yapılan toplantılarda Google docs eş zamanlı yazabilme imkanı sağladığı için kararların veya toplantı notlarının yazılmasında büyük kolaylık sağlıyor. Eğer Google docs kullanmıyorsanız, word’de yazacağınız tutanağı ekran paylaşımı sayesinde tüm katılımcıların okumasını ve herkesin tutanakta fikir birlikteliğine varmasını sağlayabilirsiniz. Bu da ciddi bir vakit kazancı sağlıyor.

  • Toplantıda liderlik ediyorsanız, moderatörlük yaparak katılımcıların görüşlerini söylemeleri konusunda yönlendirin, farklı şekilde düşünmelerini sağlayacak sorular sorun ve gündem doğrultusunda yapılacakların karar olarak alınmasını sağlayın.

Her zaman toplantıda gündemler ile ilgili konuşmalar istenildiği gibi gitmeyebilir. Gündem dışı konulara kayabilir. Bu nedenle toplantıya liderlik eden kişinin moderatörlük yaparak gündemler ile ilgili görüşlerin yapılmasını sağlaması, katılımcıların farklı perpektiften de düşünebilmelerini sağlayacak sorular sorması toplantının çok daha verimli geçmesini sağlayacaktır.

  • Toplantı sonrasında alınan kararları mutlaka katılımcılar ile paylaşın.

Toplantıdan sonra, takip açısından mutlaka kararlar katılımcılar ile paylaşılmalıdır. Ancak bununla birlikte, bir üst yönetim ile ve/veya paydaşlar ile de paylaşılması iyi olacaktır.

Sonuç olarak, iş yaşantısının vazgeçilmez bir parçası olan toplantıların en etkin bir şekilde yapılması, çalışanlar arasında da kararların net bir şekilde algılanmasına ve süreçlerin takibinin kolay bir şekilde olmasını sağlayacaktır.

BAHAR ERGİN FAAT

FLIPPED LEARNING UYGULARKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

Pandemi nedeni ile online eğitim başlaması ile birlikte tüm eğitim camiası olarak hepimiz bambaşka bir serüvenin içerisinde bulduk kendimizi. Web 2.0 araçlarını öğrendik, uzaktan ders anlatmanın ve bu süreçte öğrencilerimiz ile temas kurmanın zorluklarını yaşadık. Aslında bu zorlu süreç bambaşka bir kazanç olarak karşımıza çıktı.

Bu dönemin bana getirdiği en büyük kazançlardan biri de Flipped Learning Master Class eğitimi oldu. Hem yüz yüze hem de online olarak uygulanabilen bu eğitim metodu ile öğretmenlerimiz hem derslerinde daha çok uygulamalara yer verebilecek hem de tüm öğrencilerine tek tek daha çok temas edebilme şansı yakalayacaktı.

Aldığım eğitimden sonra bölümlerimiz ile birlikte çalışmaya başladık. İlk denemelerimiz, alışkanlıklarımız, öğrencilerimizin özellikle bireysel çalışma konusunda yeterli hazırbulunuşluğa sahip olmayışları sürecin şekillenmesine de büyük katkı sağladı. Bölümlerle birlikte çalışmalarımız devam etmekte olup her bir deneyim yeni bir kazanç ve paylaşım olarak karşımıza çıkıyor. Birbirimizin deneyimlerinden çok şey öğrendik ve bu sürece her bir bölümün eklenmesi ile daha da verimli hale geliyor.

Flipped Learning ile yaptığımız ders tasarımlarından sonra yaptığımız geri bildirim sohbetlerinde fark ettiğim bazı şeyler oldu. Aşağıda özetleyeceğim bu maddelere dikkat edilirse daha sağlıklı bir ders tasarımı yapılacağına inanıyorum.

Ama öncelikle Flipped Learning ne demek onu hatırlamakta fayda var.  2018 yılında Academy of Active Learning Arts and Science’a göre tanımı şu şekilde güncellendi:

“Ters yüz öğrenme, öğretmenlerin her bir öğrencisine ulaşabilmesini sağlayan bir eğitim çerçevesidir. Ters yüz yaklaşım geleneksel sınıf modelini, işlenecek konunun giriş içeriklerinin ders öncesinde öğrenci ile paylaşılması ile öğretmenin aktif, pratik ve inovatif ders içeriklerini uygulamalarına yönlendirmesine dönüştürmesidir.”

Buna göre Flipped Learning Bireysel Çalışma Zamanı ve Grup Çalışma Zamanı kısımlarından oluşuyor diyebiliriz.

Tüm bunlara dayaranak FL uygulamalarında dikkat edilmesi gereken hususları aşağıdaki gibi özetledim:

  • Bireysel çalışma zamanı, öğretmeni tarafından gönderilen video veya konu metnini kendi çalışma stiline göre not tutarak çalışmasıdır.

Öğretmen konunun temelini oluşturan ve öğrencinin kendi başına çalışması ile öğrenebileceği kavramlar ile ilgili çektiği video, metin veya etkinliği öğrenciye gönderir. Burada öğrencinin en temel kavramları kendi çalışarak ve not tutarak çalışması beklenilir. Ancak her öğrencinin kendisine ait bir çalışma stili olduğundan öğretmenin buna göre belli bir yönlendirme yapması ve nasıl çalışacağını öğretmesi iyi olacaktır.

  • Öğrencinin sadece özet çıkarma zamanı değildir.

Bireysel çalışma zamanının yapılandırılması gerçekten çok önemlidir. Bunun birçok öğretmen tarafından önden özet çıkarılması olarak algılanabilir. Bu süreç özet çıkartmaktan çok öğrencinin kendi çalışma stiline göre not tutarak temel kavramları öğrenmesidir.

  • Öğretmen ilk video ilettiğinde öğrencinin nasıl not tutacağını, nelere dikkat etmesi gerektiğini mutlaka göstermelidir.

Her dersin kendi içerisinde farklı dinamikleri olduğundan, öğretmen ilk video gönderdiğinde öğrencilerin nelere nasıl dikkat etmesi gerektiğini, film izler gibi videoyu izlememesini, ara ara durdurarak kendi notlarını çıkartmasını ve bunu nasıl yapacağını göstermelidir.

  • Konu anlatımı ile ilgili video veya metin iletildiğinde öğrencinin anlayıp anlamadığını kontrol edecek küçük bir Google form veya etkinlik iletilmesi ve takip edilmesi iyi olacaktır. Böylelikle öğrenci ile ders öncesinde yapılan temas, onun derse ilgisini arttıracaktır.

Grup çalışma zamanı (sınıfta, derste) yapmadan önce yapılan bireysel çalışma zamanında öğrencinin ilettiğimiz video, metin veya etkinlikten konunun temel kavramları anlayıp anlamadığını kontrol etmeliyiz. Burada web2.0 araçları ihtiyacımızı görecektir. İleteceğimiz bir dijital etkinlik ile hem kendileri ile temas kurmuş hem de ders öncesi öğrencilerin bilgi düzeylerini kontrol etmiş oluruz.

  • Israrla yapmak istemeyen öğrencilerimiz olacaktır. Bu süreçte bu tür öğrencilerle birebir temas kurmak faydalıdır.

Bireysel çalışma düzenine alışkın olmayan ve her türlü bilgiyi öğretmenin öğretmesine alışkın olan öğrencilerimiz mutlaka olacaktır. Onlarla bireysel temas kurulmalı ve yönlendirilmedir. Ayrıca, zaman içerisinde diğer öğrencilerin derse katılımı ile birlikte onlar da kendi çalışma stillerini keşfederek derse hazırlıklı gelebileceklerdir.

  • Grup çalışması çok iyi planlanmalıdır. Aksi takdirde ders yönetimi açısından sıkıntı yaşanabilir.

Temel bilgileri öğrenmiş olan öğrencilerin bilgilerini pekiştirme ve onları üst bilişsel basamaklara çıkarmak için sınıf içi etkinliklerin/çalışmaların önceden çok iyi planlanması gerekmektedir. Öğretmen burada öğrencinin bilgiye ulaşmasını sağlayan bir koç görevi görür. Öğrencilerin birbiri ile tartışmasını, onların sorgulamalarını ve araştırmaları sağlayacak ortam yaratır. Bu ortam iyi planlanmamışsa sınıf yönetimi açısından öğretmen bazı sıkıntılar yaşayabilir.

Sonuç olarak, tüm FL deneyimlerinden sonra yapılan geri bildirim paylaşımları sayesinde öğrencilerimizin daha üst bilişsel seviyelere ulaşmasını sağlayacak birçok yeni fikirler ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle de öğretmenlerin birbirleri ile deneyimlerini paylaşacak ortamların yaratılması çok önemlidir.                                                                                                                                               Bahar Ergin Faat

NOT TUTARAK ÇALIŞMA GERÇEKTEN GEREKLİ Mİ?

Benimle aynı yaşlarda olanlar bilir, öğretmenlerimizin özet çıkarma ödevleri vardı. İşleyeceği konuları önceden öğrencilerine okumaları için ödev verir hatta özetini çıkartmamızı isterlerdi. Aslında asıl amaç, öğrencinin derse hazırlıklı gelmelerini sağlamaktı.

Özellikle son yıllarda, yazı yazmak istemeyen evde kendi başına ders çalışmayı soru çözme veya youtube videoları izleme olarak algılayan öğrenci sayısı da giderek arttı. Bunun sonucunda da hangi dersi nasıl çalışacağını bilmeyen öğrenci sayıları gün geçtikçe artmaya başladı. Tabii biz öğretmenler de bunun önüne geçebilmek için tüm bilgileri hap yapıp yutturma misali ders materyallerimizi görsellerle zenginleştirdik, web2.0 araçlarını daha fazla kullanmaya başladık.

Öğrencinin evde kendi başına çalışması, konu ile baş başa kalıp kendi çalışma stili ile notlar alması yerine onları daha fazla ödevlere, sorulara boğduk. Derslerimiz içerisinde defterlerine alacağı notların nasıl olacağını da bizler belirlemeye başladık. Hiçbir eksiği kalmasın, her şey elinin altında eksiksiz olsun mantığı ile büyük bir özenle akıllı defterlerimizi oluşturduk veya bu tür kaynaklar kullandık.

Peki öğrencilerimiz hangi dersi nasıl çalışacağını gerçekten biliyor mu?

Kendi çalışma stilini keşfeden öğrenciler tabii ki de vardır ama büyük bir çoğunluğun bunun farkında bile olmadığını düşünüyorum. Ders öncesi izlemesi için ilettiğimiz bir video veya konu ile ilgili metnin nasıl çalışılacağını sizce gerçekten biliyorlar mı?

Aldığım Flipped Learning 3.0 Master Class eğitiminde, özellikle “Not Tutma”nın öneminden bahsediyordu. Ancak bu ders sırasında tutulan notlar değil, aksine öğrencinin kendi başına çalışırken nasıl not tutması gerektiği ile ilgiliydi.

Kendimden örnek vermem gerekirse, yazı yazma yerine bilgileri kavram haritalarına dönüştürürdüm. Böylelikle uzun uzun anlatılan bilgiler bende tek sayfalık şemalara dönüşür ve görsel olarak daha hafızamda kalıcı olurdu. Ama tabii ki herkesin farklı öğrenme ve çalışma stilleri var. Kimisi yazarak kimisi ise benim gibi şekillerle çalışabilir… Hatta günümüzde elimizi oldukça kolaylaştıran web2.0 araçlarından da yararlanılabilir. Örneğin notlarını Padlet’te yazabilir sonra bunları arkadaşları ile paylaşabilir ve tartışabilirler.

Çalışma stiliniz nasıl olursa olsun, not tutarak çalışırken aşağıdaki başlıkların olması faydalı olacaktır.

  1. Konunun adı
  2. Konunu ana düşüncesi/ anahtar kelimeler
  3. Konu ile ilgili notlar (kavram haritası, şema, yazı, karikatür vs. olabilir)
  4. Konu ile ilgili açık uçlu sorular

Tüm bunların sonunda çalıştığınız konu ile ilgili özellikle düşünmeye, sorgulamaya veya yorum yapmaya yönelik soru sorabiliyorsanız konunun gerçekten anlaşıldığını söyleyebilirim. Böylelikle konu, belirli bir öz disiplin içerisinde çalışılarak tamamen özümsenmiş olur.

Not tutarak çalışmanın önemine ilaveten düzenli tekrarların da öğrenmenin kalıcılığına etkisini hatırlatarak yazımı bitirmek isterim.  

Bahar Ergin Faat